top of page

        Aşağıda okuyacağınız yazılar deneyim, bilgi ve ikisinin harmanlanmasından oluşan paylaşımları içermektedir. Doğruluğu kişiye göre değişkenlik gösterebilir, sorgulanabilir. Bu nedenle blog yazılarımın üzerine düşünüp, sunmuş olduğum fikre ya da bilgiye kimi zaman katılıp kimi zaman katılmadığınız ya da aklınıza gelebilecek her türlü soruyu çekinmeden sorduğunuz bir tartışma ortamı yaratmanız sitenin, benim ve yazıları okuyan her bir bireyin gelişimine ışık tutar. Katkı sağlamak için blog yazılarının altındaki yorum bölümünü kullanabilirsiniz.

  • Yazarın fotoğrafı: ÜtopÇa
    ÜtopÇa
  • 20 Tem 2019
  • 3 dakikada okunur

ree
"Hayal gücünüz böyle bir devleti tasarlamaya yetmiyor ya da yanlış tasarlıyor onu. Ben Utopia'da beş yıl yaşadım ve bu yeni dünyayı eskisine haber vermek için geldim. Siz de oraya gitmiş, orada nasıl yaşadığını görmüş olsaydınız, dünyanın hiçbir yerinde daha düzenli bir yer olmadığını söylerdiniz benim gibi" (s. 36)

Utopia, tüm insanlığın bilmesi, duyması, deneyimlemesi, ve bir sonraki nesle aktarması gereken, içinde iyi insanların mutlu bir şekilde yaşamlarını geçirdiği, ideal yaşam alanı olan adanın adıdır. Bu ada da kitaba ismini vermiş ve literatüre şahane bir terim kazandırmıştır.

"Utopia" kelimesi, Thomas More tarafından, Yunanca "ou", yok, ve "topos", yer, kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Ancak 'gerçekleşmesi mümkün olmayan' olarak kelimeyi olumsuzluğuyla almak yerine, Yunanca "ou" ekini "eu" olarak evirdiğimizde ise anlamı "iyi" kelimesine denk gelen sihirli bir kelimedir.

Ben "Utopia" ile filoloji okurken tanıştım ve Utopia'da fiziken değil belki ama hayallerimde beş yıl yaşadım. Sonra da artık kendi ütopyamı kurmamın vaktidir dedim ve ÜtopÇa'yı tasarladım.

Portekiz'li gezgin Raphael Hythloday'in yukarda dediği gibi, hayal gücünüz Utopia gibi bir devlet tasarlamaya yetmeyebilir ama hayata dair toplumun ve zamanın yaratmış olduğu tabulardan ve yargılardan sıyrılıp ona bir "vira!" diyebilirseniz, bu kitabı okurken gidemeyeceğiniz mutlu ve iyi bir yer yoktur diyebilirim.

Evet, Utopia benim için öyle bir kitap ki hayatıma yön verdi, geleceğimi şekillendirdi ve bu platformu kurmamı sağladı.

Peki nedir Utopia'yı bu kadar özel kılan?
ree

Adı 8. Henry gibi bir garabetin gölgesinde bırakılan, oysaki Batı'nın ilk sosyalisti ünvanını alan bir adamın eseridir Utopia. On altıncı yüzyılda tüm Avrupa'yı etkileyip, Rönesans ve hümanizme yön veren devlet adamı, ütopyaların babası, hayalperest yazar, Thomas More'un yeni ve mutlu dünyasıdır.

More öyle bir adamdı ki idealleri ve inandıkları uğruna, kraliyette saygın bir yeri olmasına karşılık ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak Pisagor, Galileo, Socrates, Bruno gibi inançlarıyla ölüme meydan okuyup düşüncesiyle var olmaya devam etti.

"Kimi idealler; o denli değerlidir ki, o yolda yenilmek bile zafer sayılır" (Baudelaire)

Utopia, ortaçağda ortaya çıkmış bir yazın olmasına rağmen, rönesansın tüm özelliklerini içinde barındırdığından ve geleceğe yön verdiğinden bir baş yapıt olarak anılır. Ortaçağ Hıristiyan inancı, insanların doğuştan günahkar olduklarına üzerine basa basa her yerde haykırırken, Utopia bunun tam tersini idda ederek, insanların iyi olarak yaratıldıklarına ve iyi oluşturulmuş bir toplumsal düzenle kusursuzluğa erişebilecekleri tezini savunur. Utopia, öyle zamanının ötesinde bir metindir ki, herkesin dini baskı altında olduğu ve bu dünyada atılan her adımın öteki dünyada bir karşılığı olduğu anlayışına inat, hakiki cennet ve cehennemin ancak ve ancak yeryüzünde yaşanabileceğini üstüne basa basa dile getirir.

Kitap, 1518 yılında iki bölüm olarak tamamlanmıştır. İlk bölümünde, o zamanların trend girişlerinden biri olan, gezginler arasında gidilen ve görülen yerler ile ilgili bir söyleşi başlar ve Avrupa'nın leşliği gözler önüne serilir ki ikinci bölümde Utopia'lıların kıyafetlerine, yiyeceklerine, yapı malzemelerine, diline, dinine, kültürüne kadar incik cincik anlatılan Utopia'nın ne kadar da ütopik bir yer olduğu öne çıksın.

"Çalışırken deri ya da post giyerler ve bu giysi yedi yıl dayanır. Sokağa çıkınca, kaba iş elbiselerini saklayan bir pelerin giyerler. Bu pelerinin rengi yünün kendi rengidir ve bütün adada aynıdır. ... Keten olsun, yün olsun, dokumanın inceliğine bakmaz, temizlik ve beyazlık ararlar" (s. 49)

Utopia, sosyalist düzeni yücelten önce birey sonra toplum olabilme durumunu iyicilliğiyle resmeden bir yazındır. Ancak düzenin ütopikliğinin vermiş olduğu yetkiyle kitapta oldukça fazla çelişki bulunmaktadır. Sosyal düzeni benimseyen Utopialılar, aslında Kral Utopus denen bir aristokratın dahiyane fikriyle, ana karadandan sıktı sıyrılmış bir yarım adadan, bağlantısını kopararak dışardan gelen yabancılara çok da sıcak bakmayan adalığa terfi ettirilmiştir.

İçinde pek çok ikilem barındırmasına rağmen, insanlığa verdiği umut ve geleceğe çizdiği iyi imajla hala adından söz ettiren Utopia, herkesin kütüphanesinde bulundurması gereken ve umutsuzluğa düştüğü her an eline alıp tekrar tekrar okunması gereken bir metindir. Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi'ni ayrıca öneririm çünkü Sebahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ve Mina Urgan gibi Türk Edebiyatı'na büyük katkı sağlamış isimlerin çevirisi ve inceleme yazıları da Utopia'nın değerini pekiştiriyor.

"Utopia'da toplum kurumlarının amacı, her şeyden önce halkın ve bireyin ihtiyaçlarını gidermek, sonra herkese bedenin köleliğinden kurtulmak, düşüncesini özgürce işletmek, kafa yetilerini bilimler ve sanatlarla geliştirmek için mümkün olduğu kadar vakit bırakmaktır. Utopialılar için gerçek mutluluk işte bu düşünce gelişmesinin ta kendisidir" (s.50).

Son olarak "Toplumperest" yazımda detaylıca anlattığım Refikler Çiftliği'ndeki düzenle, Utopia'daki düzenin benzerliğine dikkat çekmek isterim. Şayet siz de benzer ögeleri ve motifleri yakaladığınız toplumlar veya topluluklarla, hayatınızın bir döneminde birlikte yaşamayı deneyimlediyseniz, sizi de ÜtopÇa bahçemize gezginlerimiz arasında görüp, deneyimlerinizi paylaşmanızdan büyük keyif duyarız efenim.

İyicil okumalar...

Kitap Adı: Utopia

Yazar(lar): Thomas More

Çevirmen: Sabahattin Eyüpoğlu / Vedat Günyol / Mina Urgan

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Yayın Yılı: 2013

Sayfa Sayısı: 250

Kitabı Satın Almak İçin:

Tavsiye Edilen Okumalar:

 
 
 
  • Yazarın fotoğrafı: ÜtopÇa
    ÜtopÇa
  • 4 May 2018
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 May 2018


ree
Alice looking at the White Rabbit running away

Yeditepe Üniversitesi'ne gelmeden önce hayli önyargılıydım. Acaba eğitim iyi midir? Reklamı yapıldığı kadar başarılı mıdır? Bu okul bana ne katabilir ki?! Bir takım kulaktan dolma bilgiler neredeyse bu okula ve bu bölüme gelmemi engelleyecek ve belki de tüm hayatım pişmanlıklarla geçecekti. “İngiliz Dili ve Edebiyatı”, gerçekten tam bir Alice in Wonderland’ti benim için. Başta bir beyaz tavşanın peşine takılıp düştüm o delikten içeri. Bambaşka bir dünyaya açıldı anahtar deliği; Normandiya Savaşı'nın tam ortasıda buldum kendimi ve konuşulan dili bilmeyerek başta anlamaya çalıştım o ülkeye adını verenleri, tarihini, dilini, gelmiş geçmiş Beowulf gibi kahramanlarını. İçince bal özlü biradan bir kadeh kendimi Canterbury’deki seyyahlardan biri olarak buldum Orta Çağ’ın bakir İngiltere yeşilliklerinde. Okudum, çok okudum, okudukça hayaller alemine daha da çok daldım. Shakespear’in neyi varsa neyi yoksa artık benim, özümsedim. Geceleri Lady Macbeth götürüyor beni yatağıma öyle etkilendim. Milton’ın ağırlığını kaldıramasam da anlamaya çalıştım kendine has mitolojisini. Dickens’ın realitesiyle öğrendim iki şehir arasındaki farkı, iki sınıf arasındaki dağları, eşitsizliğin ne derece acı olabileceğini. Ruhumu dinlendirmek için Keats’le oyalandım sonra, Wordsworth’tün doğasına uzandım, gözümü kapattım Coleridge’in bulutlarında koştum. Ah Jane Austen, onun yüzünden evlilik sevdasına düştüm, her şeyi pespembe gördüm. Sonra Sylvia Plath’in gazıyla zehirlendim, ben de boş verdim evliliği falan melankolikleştim. Viktorya Dönem’ine girip kapattım kendimi topluma, bireyselleştim. Sadece İngiltere’deydim sanıyorsunuz ama tüm dünya ayaklarımızın altına serilmişti. İspanyol edebiyatı, İtalyan edebiyatı, Yunan mitolojisi, yüzyıllara ait dramalar, kısacası hayalini kurduğunuz, merak ettiğiniz ne varsa artık hepsi bizim taa derinlerimize işledi. Bunları öğrenmemi ve beni ben yapmalarını sağlayan çok değerli hocalar barındırıyor mezunu olduğum bölümüm. Arkadaşlık ise sırf geğik muhabbetleri kapsamıyor bir müddet sonra. Diyeceğim o ki kendinizi bir müddet sonra tıpkı yukarda benzetmelerini yaptığım karakterlerden ve yazarlardan biri olarak görüp bir sabah uyandığınızda bir hamam böceği olarak da bulabiliyorsunuz kendinizi ya da bir “Utopia” hayal ediyorsunuz. ‘Neden olmasın’ diyorsunuz. Hayal ürünü deyip geçmiyorsunuz, inat ediyorsunuz, inanıyorsunuz ve başarıyorsunuz. Ben More’un elçisi olarak mezun oldum o üniversiteden ve şimdi inandığım o ütopyayı ben gibi düşünenlerle var etmekte sıra.


 
 
 
bottom of page