Bünyesinde Macmillan, Blackcat, Helbling, Ricmond gibi yayımevlerini barındıran Unlimited Education Services şirketi, 2-3-4 Mart tarihlerinde, Antalya Trendy Lara’da, dünya çapından eğitim alanında uzman ondan fazla ismi, muhteşem bir organizasyonla biz, eğitim liderleriyle buluşturdu. Okuldaki yaşantımızın hızından ve yoğunluğundan biraz olsun uzaklaşıp aldığımız bu d erin nefes, tekrar o yoğunluğun içine inanılmaz büyük bir motivasyon ve aldıklarımı uygulama heyecanıyla girmemi sağladı.
Ülkemizde son bir ayda yaşadığımız deprem felaketi ve sonrasında gelen her anlamdaki yıkımı, gerçekleşen eğitimin bu yılki ana teması seçilen “kadın”la harmanlayıp, Cumhuriyet’in üzerine inşa edildiği yıkılmaz kolonları olan Nüzhet Gökdoğan, Adile Sultan, Selim Sabit Efendi gibi nicelerini bizlere coşkuyla anlatan isim Sunay Akın oldu. Bu isimleri ve gerçekleştirdiklerini hafızalarımızda yaşatıp kültürümüze nakşedebilirsek bu ülkenin sarsılamayacağını vurguladı Sayın Akın. Bu çarpıcı açılış konuşmasından sonra sorumluluğumuzu sırtlanarak, eğitim alanında pek çok farklı konuya değinen uzmanları ve onların konuşmalarından aldığım notları alt başlıklar halinde sunmak istiyorum:
Herbert Puchta - İlkokul Çocuklarıyla Sosyal-duygusal Öğrenme: Bir trendten çok daha fazlası olabilir mi?
Öğretmeni, elindeki materyallerle dengede durmaya çalışan bir ip cambazına benzeterek başladı konuşmasına Puchta. Öğretmenin sınıfın lideri olduğu ve liderliğin ise, insanların içinde barınmak isteyeceği bir ortam oluşturmak olduğunu vurguladı. Peki çocuklar, her gün girdikleri o dört duvar arasındaki dünyada neden barınmak istesin? Bir öğretmen nasıl bir sınıf iklimi yaratmalı ki çocuk içinde yeşermek istesin?
Hakiki, içten gelen hislerle oluşturulmuş duygusal bağ ile,
Çocuğun çevresinden edindiği görüşleri özgürce ifade edebilecek ortamı bulmasıyla,
Öğretmeninin de içinde bulunduğu gerçek yaşamı içine alan hikayelerle.
Kendi öğrencilik yıllarınıza dönüp bakın. Hangi öğretmen ya da öğretmenler hafızanızda hala canlı? Bize “öğrencilik yıllarınızdan bir hikaye anlatın” desek, hangi öğretmeninin olduğu hikayeyi seçerdiniz? Cevap yukarda Punchta’nın listelediği maddelerden herhangi birine dayanmıyorsa yazının altında bunu tartışalım :)
Böyle bir sınıf iklimini yaratmak, öğretmenin kullandığı dil ile yakından ilişkili. Örneğin, bir öğrenci size gelip “dedem ölmek üzere” dediğinde, “Malesef hayatın işleyişi böyle” demek yerine “Acını ve hissettiklerini anlıyorum. Bunu duyduğuma gerçekten çok üzgünüm. Seni nasıl daha iyi hissettirebilirim?” gibi empatik yaklaşmak, ya da “Benimle hiç kimse arkadaş olmak istemiyor.” diyen çocuğa, “Acaba ne yaptın da seninle arkadaş olmak istemiyorlar” gibi imalı ve suçlayıcı yaklaşmak yerine “Bu gerçekten can sıkıcı bir durum. Senin için zor olmalı. Arkadaşlık kurmak adına neler yaptın bana da anlatır mısın?” gibi yine hem empatik hem de çözüm odaklı yaklaşmak yukarıda bahsi geçen duygusal bağı kuvvetlendirecek bir dil bütünlüğü sağlayabilir.
Kullanılan yapıcı dilin yanı sıra, son dönemlerde yapılan araştırmalar okula ya da sınıfa girdiğinde öğrencileri karşılamanın başarıyı yüzde 20 arttırdığını ve rahatsız edici davranışları yüzde 9 oranında azalttığını gösteriyor (Cook, Fiat & Larson, 2018). Bu yüzden Puchta, sabah karşılama rutini edinmemizi öneriyor.
Sosyal duygusal gelişimde önem arzeden bir diğer konu, düşünce özgürlüğünü ve özgür ifadeyi destekleyen sınıf ortamı yaratmaktır. Buda ancak, sadece öğretmenin içeriğe karar verdiği bir sınıfla değil, çocuklara seçenek verilerek, onların da fikrinin alındığı ve önemsendiği bir öğrenme ortamı yaratmakla mümkün. İşte bu noktada, öğrencilerinizi tanımak, onların ilgisine ve öğrenme şekline yönelik aktivite önerileriyle gitmek her zaman sınıf iklimini olumlu etkiler. Örneğin, işlediğiniz konunun değerlendirmesini yalnızca verilen bir çalışma kağıdıyla değil, bir dans figürüyle, bir posterle, bir infografikle, bir drama skeçiyle ifade etme seçeneği verebilirsiniz.
Puchta, eğitim camiasında oldukça tartışılan değerler eğitimi konusunu da netleştirdi. Değerlerin, yazılan bir eğitim içeriği olarak verilmesindense, gerçek bir hikayeden yola çıkarak ya da öğretmenin hayatına yedirdiği değerleri modellemesiyle mümkün olabileceğini belirtti.
Benim sosyal duygusal öğrenmeden çıkarımım, çocukların hayallerini törpülemeden, genel geçerliliklerle onları sınırlamadan, isterlerse her şeyin mümkün olduğunu, bunu mümkün kılmak için önce yapabileceklerine inanmalarını ve bunun için vazgeçmeden çalışmaları gerektiğini onlara hissettirmek, onları gitmek istedikleri yolda desteklemektir.
Katy Kelly - Çocuklarla Öğrenmeye Hazırız: Çocuklarda Yaratıcılığı Geliştirmek
Kelly, öyle bir enerjiyle çıktı ki sahneye, sunumunun ana söylemi olan “What can we do?” (Ne yapabiliriz?) anını yaşattı. Biz bu enerjiyle ne yapacaktık? İşte çocuklara da ders içeriklerimizde bu anları ne kadar yaşatabilirsek, hafızalarında o kadar çok yer ediniriz. Tıpkı Kelly’nin bizim hafızalarımızda edindiği gibi.
İnsan psikolojisi genelde bir şeyi yapmak istemiyorsa, onu mümkün kılmayacak pek çok bahane bulur. Elinde olup değiştirebileceğine değil de değiştiremeyeceklerine saplanıp kalır. Böylece "denedim ama benim elimde değil ki" der ve işin içinden sıyrılır. Biz öğretmenler de çoğunlukla, bizim insiyatifimizde olmayan yıllık planın yoğunluğundan, zamanın yetersizliğinden, yönetim ve velinin uç beklentilerinden yakınır dururuz. Bunların hepsi gerçek ve bizi hakikaten sınırlayan zorluklar. Peki ya değiştirebileceğimiz, elimizde olan ve zorluğu ya da kolaylığı bize bağlı olan gerçeklikler?
Bizden bekleneni ve isteneni açıkça anlamak, birbiriyle iç içe geçen bir yaklaşım benimsemek(yönetim, veli, çocuk üçgeni), kendimize, sınıfımıza ve çocuklarımıza uygun aktiviteler seçmek, çocuklara söz hakkı tanımak, kendi bakış açımızı, inançlarımızı empoze etmek yerine, kulağa ne kadar saçma da gelse onlardan gelen aykırı düşünceleri de dinlemek. Bunları ne kadar yapabiliyoruz? Daha da önemlisi bunları nasıl yapıyoruz?
Her şeyin merkezine öğretmen olarak kendini koymaktan vazgeçtiğinde. Sınıfında ve okulunda iş birliğine açık olduğunda. İpin bir diğer ucunu takım arkadaşına, yöneticine, veline, çocuğuna verdiğinde.
Sadece gideceğin hedefi değil, yolculuğun kendisini öğrenmenin gerçekleşmesi olarak gördüğünde,
Çocukların özgür düşünebileceği ortamlar yarattığında,
Cesaretlenip, cesaret verdiğinde,
Doğru soruları, doğru zamanda sorduğunda,
Tek bir doğrunun varlığını değil, olasılıkları da kabullendiğinde
dönüp bir daha bak değiştiremeyeceklerine. Hala aynı yıkılmaz dağımı görüyorsun yoksa yalnızca çocuklarla elele aşılması gereken bir patika mı?
David Spencer - Kimse Geride Kalmasın. ELT Sınıflarında Kaynaştırma ve Çeşitlilik
Spencer, “Öğrencilerinizde karşılaştığınız farklılıklar neler?” diye bir soruyla başladı konuşmasına. Dil öğretmeni olunca, hemen sıraladım, dil seviye farklılığını, ilgi alan farklılığını ya da öğrencilerin anlık değişen ruh hallerini. Oysa ki en dibe inmek gerekiyor farklılık diyince. Cinsiyet, karakter, sosyo-ekonomik durum, kültür ve dil geçmişi, öğrenen profili, veli beklentileri ve ilgi alanları vs. Bir öğretmen olarak bu kadar farklılığa tek bir ders planı yazıp hepsine aynı aktiviteleri yaptırıp, aynı sonucu beklemek adil mi hatta daha da ileriye gidelim hak mı?
Audre Lorde demiş ki,
“Bizi ayıran farklılıklarımız değil, bu farklılıkları tespit etme, kabul etme ve kutlama yetersizliğimizdir”.
Siz çocuklarınızın farklılıklarının ne kadarını tespit edebildiniz? Tespit ettiğiniz farklılıkların hepsini kabullenip buna uygun içerikler oluşturabildiniz mi? Bu içeriklerden çıkan sonuçları, size göre ne kadar az olursa olsun, ne kadarını kutlayabildiniz? Bir durup düşünelim mi hep birlikte?
David Spencer’ın çalışmalarını takip etmek, verdiği eğitimlerden haberdar olmak isterseniz: https://www.facebook.com/teachwithdave
Jason Levine - İletişim Becerilerini Geliştirmek ve Edebiyat Sevgisini Beslemek için Müziğin, Şarkı Sözlerinin ve Videonun Gücünü Ortaya Çıkarmak
Daha önce müzik ve dil güçlü ilişkisini kaleme aldığım yazımda da belirttiğim gibi, beyin dili müzikle, ritimle çok daha kolay öğrenir. Bu yüzden derslerimde özellikle küçük gruplarla ukulelemi alıp bir ritim tutururum öğrenmelerini hedeflediğim kelimelerle. Peki ya İngilizce’yi raple öğrenmek? Muazzam bir fikir! Bu kısmı böyle kuru kuru cümlelerle anlatmak istemiyorum, yüreğimi hoplatıp, sözlerini söylemek için can attığım, lezzetli şarkıları benimseten Jason Levine Black Cat kanalıyla sizi baş başa bırakıyorum.
Eğer bir dil öğretmeniyseniz ve öğrencileriniz readerlardan pek haz etmiyorsa, The Black Cat’in seviye kitaplarını kapın ve okumadan önce onlara bir Cathcy English kanalından Jason Levine açın.
Yavuz Samur - Oyun, Oyunlaştırma ve Eğitsel Oyun Tasarımı
Kaç kere aldım bu eğitimi Yavuz Samur’dan gerçekten artık sayamıyorum. Ancak içeriği ezberlememe ve derslerimin her anında onun oyunlarını kullanmama rağmen, Samur’u dinlemekten ve her seferinde bir dolu kitleyi oyunla büyülemesine şaşırmaktan bıkmayacağım.
Bırakın diyor tüm bahaneleri kenara, zamanın yetersizliğini, müfredatı, materyal yoksunluğunu, kötü hava şartlarını, yönetimin izin vermeyişlerini, gürültü çıkarmayı, yorgunluğu, oyu, buyu. Oyuna vakit ayırın! İnanın bu boşa giden bir zaman değil, yukarda bahsedilen tüm o sosyo-duygusal öğrenme, hiç bir öğrenciyi geride bırakmama, öğrenci yaratıcılığını ve özgürlüğünü beslemeyi içine alan sihirli kelime, “OYUN”.
Çocuk oyunla iyileşir.
Peki hangi oyunlar bunlar? Samur’un yaptığı araştırmada, çocukların okulda oynamak istediği ilk beş oyunda şaşırtıcıdır ki dijital oyunların hiç biri yok aksine sosyal becerilerini geliştirdikleri, beraberliği odağına alan takım oyunları var. Futbol, saklambaç, basketbol, yerden yüksek ve voleybol gibi. Ancak yapılan diğer araştırmada okul öncesi grubunda eğitim içeriklerinde oyunun yerini geniş kapsamda görürken, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite ve sonrasında, her kademe başındaki sınıf seviyelerinde oyunun izlerini görürken, son sınıfta oyunun esamesi okunmuyor ne yazık ki. Oysaki oyunla edinilen içerik, hafızamızda uzun süre kalıyor ve silinmiyor. Her dersin işlendiği ortamı değiştirince, beyin içerikle mekanı eşleştirip kodluyor. Bahçede işlediğimiz bitkinin bölümleri dersinde şunları öğrenmiştik diyor ya da içeriği hikayeleştirip duygularımızı işin içine kattığımızda kalıcı öğrenme sağlanıyor. Sık ancak çeşitli yollarla tekrar edilen konular unutulmuyor. Bir derse hareketlendirici bir oyunla başlayıp, sonrasında öğretmek istediğimiz içeriği verip, en sonunda da değerlendirmeyi bir oyunla yaptığımızda verilen içerik kalıcı hale geliyor.
Vereceğiniz içeriği keyifle anlatmak, keyifle atılan kahkahayla karşılık bulmak dururken, neden tek düze dersleri tercih ederiz ki? Biz kahkaha atmaktan ve attırmaktan ne zaman vazgeçtik ya da neden vazgeçtik?
Steven J. Ogden - Üretken Olmak! Öğrenenlere Yazmaları için İlham Vermek
Yabancı dildeki en son gelişen beceri her zaman “yazma” olmuştur. Düşünceleri toplarlamak, organize etmek, doğru ifade edebilmek, kendini tekrar etmeyen cümleler kurmak, sözcük seçimleri, yazı denetimi ve kontrolü vb. pek çok ayrı aşamayı entegre bir biçimde düşünmeyi gerektiriyor. Bu nedenle özellikle erken yaşta yabancı dil öğrenenler ve erken yaşa öğretenler için oldukça sancılı bir süreç. Çocuklara yazmayı nasıl sevdirebilirim, nasıl daha kolay aşamalandırabilirim, nasıl onları doğru şekilde yönlendirebilirim de bu süreç onlar için kolay ve zevkli bir süreç haline gelir diye düşünürken, tam da bu beceriyi odağına alan Steven J Ogden’in atölyesine katıldım.
Başlamak
Analiz Etmek
Pratik Yapmak (gözden geçirmek, düzenlemek)
Planlamak ve Organize etmek
Taslak Oluşturmak
Yayımlamak
Küçük büyük yazmaya başlayan herkesin takip etmesi gereken sıralama budur. Başlayabilmek için gereken beyin fırtınasını ateşledikten sonra elbette. Belki başlamadan önce, tüm sınıf olarak, yazıda kullanılabilecek kelime bulutu çıkarılabilir. Çocukların bu buluttan kelime seçerek başlanması sağlanabilir. Analiz kısmına geldiğinde, yarı yapılandırılmış hedef dil bilgisi yapıları verilebilir ve öğrencilerden bunları tamamlaması beklenebilir. Yazı yayımlanana kadar yazar sürekli yazdığı metni gözden geçirmeli ve düzenlemelidir. Bu aşamaya ihtiyaç duyuldukça geri dönülür ve süreç devam ettirilir ta ki yazı ortaya çıkana kadar. Çocuk yazdığı her paragraftan hatta bazen her cümleden sonra sözlü ve yazılı geri bildirime ihtiyaç duyar. Verilen geri bildirimi anlayıp uygulamak da sabır, sebat, kararlılık gibi becerileri içerir. Gördüğünüz gibi çocuk, okuma ve yazma becerisini aktif olarak kullandığı harmanlanmış bir süreç izliyor. Yazma eğitimi uzun soluklu ve karmaşık bir yolculuktur.
Daha büyük yaş gruplarında yazım şekillerini bilmek de öğreneni yolda tutar ve hedefe doğru yürümesinde yardımcı olur. Hikaye anlatısı, betimsel anlatı, bilgilendirici anlatı, düşünce anlatısı ya da günlük yazma bunlardan birkaçıdır. Bu anlatı türlerini yetişkin eğitiminde yazıya başlamadan vermek, yazım sürecinde öğrenciye büyük fayda sağlayacaktır.
Az çok bilinen bu süreçleri pekiştirmemi sağlayan Ogden, atölyeye hepimizin şu sıralar göz hapsinde olan ChatGPT’den örnekler vererek başlamıştı. Tüm bu yukarda bahsedilen süreçleri kendi süzgecinden geçirip bizlere sunan bu yapay zeka programı, hem öğretmenin hem öğrencinin hayatını oldukça kolaylaştıracağa benziyor. Benim kendime çıkarımım, özellikle okuma ve yazma becerilerine odaklandığım farklılaştırılmış aktivitelerimde ChatGPT’ye dili basitleştirmesini ya da zorlaştırmasını söylemek ve yazdığı metinlerden yola çıkarak çalışma kağıtları ya da değerlendirme araçları hazırlamak oldu. Hatta bu yazının başlığında bile ChatGPT'nin parmağı var diyebilirim :)
Eğitimle dolup taştığım iki koca günü özetlemek benim için zordu umarım okuması sizin için kolay olmuştur.
Her bir ayrıntıyı düşündükleri, en ufak bir aksaklığa mazur bırakmayacak şekilde planlanmış bu kapsamlı ve nitelikli program için emeği geçen herkese, UES ailesinin her bir ferdine, öğrenmeye aç olan öğretmenlere, bir ziyafet sunan eğitim uzmanlarına çok teşekkür ederim. Alanda daha nicesini görmek ve bu ülkenin çökmeyeceği eğitimle sağlamlaştırılmış nice kolonlar örmek, ördürmek temennisiyle…