Bu yazımda Finlandiya ve Türkiye'yi de kapsayacak, dünyanın var oluşundan bu yana hepimizin çok iyi bildiği iki zıt kavramdan bahsedeceğim "iyilik" ve "kötülük".
Yunan mitolojisi dünyanın ve insanın yaradılışının, bilinmeyen yüzyıllardır var olan zifiri karanlığı "kaos" adında şekilsiz bir karışıklığın başlattığını söyler. Kimsenin açıklayamadığı bir şekilde bir gün bu ne idiği belirsiz hiçlik iki yavru doğurur. Biri "Gece" diğeri de "Ölüm" namıdiğer "Erebus"...
Büyük oyun yazarı Aristofanes'in sözleri hikayenin devamını açıklar;
… Kara kanatlı gece Karanlık, derin göğsüne Erebus’un Bir yumurta bıraktı, mevsimler geçti Ve sevgi doğdu birdenbire, özlenen, Parıldayan, altın kanatlı sevgi.
Kötülüğün içinden birden beliren sevgiye inanır eski Yunan'lar. Sevginin Işık'ı ve Gün'ü ve onların sayesinde de Doğa Ana'nın ta kendisinin, yani Dünya'nın yaratıldığına yürekten bağlıdırlar.
Kilometrelerce uzaktaki bir uygarlıkta, Çin de, benzer düşüncededir. "Sonsuzluk"'tan Yin ve Yang adında iki zıt gücün doğduğunu ve bu güçlerin birbirlerinden beslediklerini savunur. Meşhur sembollerinde ortada bulunan kavis bu durumun sonsuz bir döngü olduğunu işaret eder. Sembolün yuvarlak oluşuna da dikkat çekmek isterim.
Son zamanlarda dünyada yaşanan olaylara karşı Yin yanımızda bulunan Yang noktamız kanıyor, farkındayım. "Bunları yapanlar insan olamazlar" dedim, dedik, diyoruz, bunun da farkındayım. Ancak sonra geçmişte edindiğim, kulağıma çalınan, ama okuduğum ama dinlediğim bilgilerin neticesinde, bazı düşünceler nüksetti ve sorguladım kendimi: kötülük var olmasaydı iyilik var olabilir miydi?!
İster bilimsel, ister dinsel yaklaşalım bu dünya ne şimdi kötüleşti ne de daha kötüye gidiyor. Dünya bir denge hali, kimi zaman Yang'ın Yin'i ağır basıyor, kimi zaman Yin'in Yang'ı. Temennimiz hep aydınlık, hep ferah, hep refah olsa da kabul edelim biz "insan"ız ve içinde bulunduğumuz dünyada yaşamımızı sürdürüyoruz. Ancak bu demek değil ki bırakalım kötüler kötü kalsın ya da oturalım yas tutalım, lanet okuyalım. Savaşmak zorundayız ki sonunda barışalım.
"Dünyayı -memleketi- sen mi kurtaracaksın?! Kaç kurtar kendini!" ritüeline ben değil memleket sevdasına düşmüş çoğumuzun aşk acılarını dindiren Nazım Hikmet cevap vermiş 1930'larda, yine bir kötülükle mücadelesinde, arkadaşım sana söylüyorum toplum sen anla derken:
Hava kurşun gibi ağır!! Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum... O diyor ki bana: — Sen kendi sesinle kül olursun ey! Kerem gibi yana yana... «Deeeert çok, hemdert yok» Yüreklerin kulakları sağır... Hava kurşun gibi ağır... Ben diyorum ki ona: — Kül olayım Kerem gibi yana yana. Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.. Hava toprak gibi gebe. Hava kurşun gibi ağır. Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...
Karanlıktan var olan bizlerin, yaratılışımızın misyonu bir arada var olup eğitilerek karanlığı aydınlığa çıkarmak olamaz mı?
Dünyayı -memleketi- bizlikle kurtaramaz mıyız sanki?
Bu dünyayı sen ben yanmadan nasıl kurtaracağımızı umuyoruz ki?
O övündüğümüz, göğüsümüzü gere gere bahsettiğimiz, bizi biz yapan değerlerimiz yapmışlar da, bir yolunu yordamını bulup bugünlere gelmemizi sağlamışlar da biz mi sağlayamayacağız beş on yaşındaki yavrularımızın güvenliğini?
Sen ben yanmadan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Yanı başımızdaki karanlığı aydınlatmaktan başlasak olacak aslında ama...
Bağır bağır bağır bağırıyorum işte
Koşun iyiliğe çağırıyorum!
1. Mitoloji severler için:
Edith Hamilton, Mitologya, Varlık Yayınları
2. Yin ve Yang Felsefesi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için:
http://blog.milliyet.com.tr/yin-ve-yang/Blog/?BlogNo=268745