Sustainable Development Goals(SDG), Türkçe'ye Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri olarak çevrilmiş. Şimdi bunun ÜtopÇa'yla ne gibi bir alakası mı var? Söyleyeyim; bu hedeflerin seninle, benimle, yaşadığın toprakla, içtiğin suyla, temas ettiğin her insanla ilişkisi var. Ayrıca İzlenÇe bölümündeki ayın videosu ve KitapÇa bölümündeki ayın kitabıyla da öyle.
2015 yılında, 193 dünya lideri kafa kafaya verip demişler ki
"dünyanın çivisi çıktı çıkacak, birşey yapmalıyız. Bunu yapsak yapsak çoluğuyla çocuğuyla, öğretmeniyle, iş adamıyla, devlet başkanıyla, sokaktaki insanıyla birlikte yapabiliriz. Ama nereden başlamalıyız?".
Açlık, yoksulluk, kirlilik, eşitsizlik, adaletsizlik gibi dünyevi dertlere çözüm üretmek adına 17 hedef belirlemekle başlamışlar ve demişler ki "2023 yılına kadar bunlara çözüm bulmayı deneyelim". Gerçekten de deniyorlar, deniyoruz, mümkün müdür değil midir o ayrı dava ama denemek başarmanın yarısıdır.
Şimdi size bu örneklerden birinden bahsedeceğim;
Bu hedefleri gerçekleştirmek için dünya üzerindeki bazı okullar müfredatını bu hedefler üzerine kurgulamış. Bu okullardan birini ziyaret etme şansına eriştim İsveç'teyken. Okulun adı "Globala Gymnasiet" idi. Dışarıdan son derece sıradan görünen okulun içine girdiğimde farklılığını anlamış oldum. Normal sınıf düzeninden farklı olarak sınıfları gurup çalışmasına müsait bir şekilde dizayn edilmişti ve her sınıfın kendine has ayrı bir çalışma odası vardı.
Okula girdiğimizde ders görüyorlardı ve kapılardan göz ucuyla baktığım kadarıyla öğrenciler, bizdeki gibi tahtaya dönük, öğretmene kitlenmemişler de kimisi laptopuna gömülü kimi de birbirleriyle konuşuyorlardı. İlk izlenimim sonucu bir eğitimciye yakışmayacak bir kıyaslamaya girip aşırı önyargılı davranıp genelleme yaparak "ayy İsveç ergenlerine bak! Bizimkilerden beterler. Öğretmen sınıftayken laptoplarıyla, cep telefonlarıyla ilgilenip, birbirleriyle çene çalıyorlar". Ancak sonrasında dünyanın okulun müdürü Sofie Abrahamsson, müdür değil de bir öğretmen edasıyla karşımıza gelip okulunu anlatınca o önceki düşüncelerimi azarlayıp beynimin çıktığı yerine geri tıktım anında. Meğer, geçtiğimiz yıllarda iki idealist öğretmen SDG hedeflerini gerçekleştirmek adına ergen beyinleri bir araya toplamayı amaçlamış ve Stockholm'ün merkezinde bir lise açmış.
Çocukluğun verdiği hayalperestlik ve yaratıcılığı, yetişkinliğin verdiği realiteyi ve mantığı kullanıp beynin en çok çalıştığı dönemin ergenlik olduğu bilincinde olan bu iki kadın müdür, gençlere 'dünyayı kurtarmak' için verebileceleri fırsatların en büyüğünü vermiş.
Müfredatlarında bizdeki gibi matematik, tarih, din, dil, fizik vs. elbette var ama projelere ayrılan süre çok daha büyük. Öğrenciler bu projeler sayesinde araştırma yapmayı, çözüm odaklı hareket etmeyi, işbirliğini ve en önemlisi neden-sonuç ilişkisini öğrenip, içinde yaşadıkları dünyayı daha iyi bir yer yapmak için okuduklarını biliyor ve bunun için çabalıyorlar.
Bu okula girmek öyle kolay değil yalnız. Okula başvuran öğrenciler bir dünyevi sorun sunmalı ve buna bir çözüm üretmeliler. Okul üç ana kategori sunuyor: sosyal bilimler, sayısal bilimler ve sanat. Öğrenciler sundukları sorun ve çözümleri sonucunda seçildikten sonra ise her dönem en az bir proje, lise eğitimi boyunca ise de bir büyük proje çıkartmak zorundalar. Bu projelerin hepsi SDG'ye hizmet etmeli. Bu arada bu okulun öğretmenlerine de koşulan bir takım şartlar var, araştırma yapmak gibi ki zaten okulun belirli bölümlerinde Narnia Günlükleri'nde olduğu gibi bir kapının ardından başka bir dünyaya, laboratuvarlara ya toplu çalışma alanlarına açılan kapılar var.
Bu sene mezun olacak öğrencilerden ikisiyle bu kapılardan birinin ardında, elleri toprak içinde, bir kaptan bitki kökleri ayıklarken tanıştım. Meğer projelerinin son aşamasındalarmış ve mezun olduktan sonra İsveç'in en büyük laboratuvarı onları bekliyor olacakmış. Neden mi? Çünkü 9. sınıfta başlattıkları proje meyvesini vermiş ve şu anda bilim alanında bilinen isimlerden olmuşlar. Çin'den getirttikleri bir bakteri sayesinde, ilgi alanlarına olan merak ve azimleri sonucu doğal gübre üretimini bulmuşlar.
Oradayken bizim gençlerimize acımıştım ve onların böyle imkanları olmadıkları için çok üzülmüştüm. Ancak şimdi, özellikle de "Lise Çağındaki Öğrencilerin Gözünden Türk Eğitim Sistemi" yazımdan sonra artık öyle düşünmüyorum. Belki maddi ve politik bir takım imkansızlıklardan ötürü dünyevi amaca hizmet edebilecek bir okul açamayabiliriz ama gençlerimizi bu hedefleri gerçekleştirmek üzere yönlendirmemiz mümkün. Bu konuda yurtdışında yapılmış ve uygulanmış pek çok ders içeriği var. Linklerini "kaynakça" bölümüne bırakıyorum. Şayet İngilizce konusunda sıkıntı olursa, ben her daim buradayım, siz yeter ki sınıfınızda ya da evinizde, çocuklarınıza bunları uygulamak isteyin. Sadece ders olarak değil, bu gezegende yaşayan insanlar olarak da Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin bilincinde olmak ve bir birey olarak üzerimize düşen görevi yapmak gerekliliğine inanıyorum.
Siz ne dersiniz? Başarabilir miyiz? Dünyamızın ömrünü uzatabilir miyiz?