"Yıllardır bir kurstan diğerine koştum", "özel hocalara hem zamanımı hem paramı akıttım", "başından çok sıkı tuttum sonra ipin ucu kaçtı gitti", "bu yaz kesin halledicem şu işi", "ben öğrenemedim bari çocuğum öğrensin", "ne yapsak ne etsek 'onlar' gibi konuşamayacağız", "zor abi zor iş bu yaştan sonra öğrenmek".,,
Bir yerlerden tanıdık geldi mi tüm bu söylemler?
Bir anket yapılsa, eminim Türkiye'nin yüzde sekseni İngilizce diliyle ilgili ilk on ifadede bunlar geçecektir. Peki neden mi bir türlü olmuyor? Bir İngilizce öğretmeni olarak naçizane fikirlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Çünkü İngilizce, korkulu rüyamız.
Korku öyle güçlü bir duygudur ki beyin ister istemez kendini korku duyduğu şeyden uzakta tutar. Ancak korku da diğer tüm duygular gibi yalnızca bir hisle başlar. Ama okulda sevmediğiniz bir İngilizce öğretmeninden, ama yapamadığınız bir sorudan, ama dışarda karşılaştığınız bir yabancıya veremediğiniz bir cevaptan, ya da "hadi bakalım evlat konuş bakalım İngilizce'de görelim" baskısından. Her ne olursa olsun mutlaka geçmişinizde İngilizce korkusunu yaratan bir hissiniz vardır ve unutmayın ki bu sizin beyniniz de yarattığınız bir oluşumdur.
"Bu korkudan kurtulmanın yolu nedir?" diye sorarsanız, "İngilizce, Türkçe'den çok çok daha basit bir dildir" cevabını verip üzerine bir de "İngilizce bu kadar basit bir dil olmasa tüm dünyaya bu kadar hızlı yayılıp 'lingua franca' (ortak dil/dünya dili) seçilmezdi" deyip bir önceki cümlenin sağlamasını yapabilirim. Önce "zor" algısını kafanızdan uzaklaştırıp, yeni bir dil öğrenmenin ve getirilerinin heyecanına kendinizi bırakın.
Çünkü yaş alıyorsunuz.
Yapılan araştırmalara göre, beyin beş yaşına kadar esnek bir yapıdadır ve sünger gibi verilen her bilgiyi "doğru/yanlış" demeden çeker. Ancak beş yaşından sonra yavaş yavaş esnekliğini kaybetmeye başlar. Bu elde var bir. Erginlik döneminde beynin çalışma hızı bir yetişkine göre kat be kat fazlayken, yaş aldıkça beynin çalışma hızıyla birlikte öğrenme hızı da düşmeye başlar. Bu da iki. Maalesef fizyolojimiz bu şekilde. Dolayısıyla imkansızı kendinizden de çocuklarınızdan da beklemeyin. Bir "İngiliz" ya da "Amerikalı" gibi akıcı ve doğru konuşmayı kendinize dert edinmeyin. Tabi eğer beş yaşına kadar İngilizce dilinin ana dil olduğu bir ülkede büyümediyseniz.
Küçük bir tavsiye; bu beyin esnekliği sayesinde çocuğunuza doğumundan itibaren verebildiğiniz kadar dili verin. "Aklı karışır" diye sakın düşünmeyin. Emin olun büyüdüğünde size minnettar kalacaktır.
Çünkü İngilizce ana diliniz değil.
Aslında bu madde, ikinci maddeyle ilintili. Size bunu şöyle açıklayayım; doğduğunuzdan itibaren beş dilin birden konuşulduğu bir ülkede olsaydınız, muhtemelen hangi dile en uzun süre maruz kalmışsanız o dili akıcı biçimde konuşuyor olurdunuz. Ancak ülkemizde yalnızca bir resmi dil var o da tüm dillerin bence en güzeli olan Türkçe'miz.
Ne yapılabilinir; bol bol yurtdışına çıkın, korkmadan, çekinmeden konuşun, -mümkünse- yabancı bir mektup arkadaşı edinin (mektup arkadaşınız olmaya talibim!), -imkanınız varsa- İngilizce'nin resmi dil olduğu bir ülkede mümkün olduğunca kalın, İngilizce dizi izleyin, müzik dinleyin, -belirli bir seviyedeyseniz- kitap okuyun ve hepsinden önemlisi; meraklı olun, sorun, sorgulayın, araştırın.
Çünkü eğitim sistemimiz teori odaklı.
Bu konuda kendinizi değil, eğitim sistemini suçlayabilirsiniz. Geçmişe dönüp, gördüğünüz İngilizce derslerini bir hatırlamanızı rica edeceğim. Ezberlemek için beş, on, yirmi, elli kere yazılan kelimeler, bir kalıbı on kere tekrar eden yabancı bir kadın ya da erkek sesi, Mr&Mrs Smith ailesi, "how are you today fine thanks and you fine thanks sit down" tekerlemesi...Tamamen yanlış falan asla demiyorum-ki buna karar verebilecek yetkinlikte de değilim- ama eski ve yavaş. 21. yüzyıla uygun pratiklikte değil. Evet, dilbilgisi, telaffuz, noktalama işaretleri, kelime haznesi önemli ama bunlar yalnızca kitapta kalırsa hiç bir değeri yok. Bilgi işlendikçe anlam kazanır ve hafızaya kazınır, papağan gibi amaçsızca tekrar edilerek değil.
Toparlayacak olursak, lütfen, İngilizce'yi amaç değil araç olarak görün. Çünkü dil öğrenmenin asıl amacı önce insanları sonra medeniyetleri bir araya getirmek, bilgi paylaşımını yaymak ve gelişimi sağlamaktır. Sizin de kişisel amacınız her ne ise (yurtdışında okumak, çalışmak, kız/erkek arkadaş edinmek, profesyonel yaşamınıza katkı sağlamak ya da sadece merak) ona odaklanın, motive olun ve öğrenirken ki süreçte kendinizin en ufak bir gelişimi için kendinizi takdir edin, ödüllendirin. İngilizce'yi fobiniz değil, hobileriniz için bir araç haline getirin.