Bu ay ÜtopÇa'dan ve ÜtopÇa'lılardan hayli uzak kaldım. Ancak geçerli nedenlerim olduğunu düşünüyorum. Fazla derine girmeden bir aydır neler olduğunu anlatayım;
Genelde yakınmak pek bana göre değildir ve bence "iyi bir dünya" hayalinde olan kimsenin yakınmadan sorunlara çözüm bulması gerekir.
"Ama bazen kendi inisiyatifinde olmayan şeyler olabiliyor, Çağıl'cığım"
dediğinizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız, yaşadım, gördüm, öğrendim, bazen ne kadar isteseniz de olmayabiliyormuş. Lakin sonradan daha iyisi olması gerektiği için o an onun olmaması gerekiyormuş. Nasıl mı?
Daha önce de "Mutlu ve Huzurlu Çocuk" paylaşımım da bahsettiğim gibi Finlandiya'daki yüksek lisans programımda isteğe bağlı staj yapma imkanım vardı. Ben de bir şekilde oturduğum mahallenin dibindeki Kortepohjan Koulu adında bir ilkokulla iletişime geçtim. Öyle çok da meşakkatli olmadı hani. Müdürle bir iki mail trafiğinden sonra çıktım karşısına "ben sınıflarınızı gözlemlemek istiyorum" dedim.
Zaten Finlandiya'da okulların kapısı her daim misafirlere açık olduğundan
"tabi buyur gel" dedi. Hatta Türkiye'yi merak edip, uzmanlığı beden eğitimi olan müdür Türkiye'nin ekonomik ve politik durumuyla ilgili bildiklerini anlatıp doğruluğu yanlışlığını sordu. Bir güzel konuştuk muhabbet ettik. Ertesi gün ise gözlem yapacağım bir sınıfım vardı.
On saatlik gözlemim sonunda çocukların İngilizce'lerinin değil, aralarındaki iletişimin ve dolayısıyla bağlılığın zayıflığını fark ettim. Sınıfta birlik beraberlik ancak bir amaç vesilesiyle vardı, içten gelen bir aidiyetle değil. Ben de hem sınıf öğretmenine hem de müdüre bu bağları kuvvetlendirmenin çok güzel bir yolu olan İngilizce Drama Eğitimi önerisiyle gittim. "Bana birkaç dersinizi ayırıp denememe izin verir misiniz?" dedim. Müdür de bana "size drama klubü açalım" dedi direk. Şaşırdım, duyulan güvene minnet duydum. Ancak bir drama alt yapım olmadığından ve bu güveni boşa çıkarmamak adına "önce dersleri deneyelim bir dahaki seneye neden olmasın" dedim. Çocuklarla yaptığım derslerin her açıdan mükemmelliğini size anlatamam, bu yüzden her bir dersi ayrı ayrı planlayıp, sonrasında yazdığım raporları okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca uyguladığım ders planlarına da ulaşabilirsiniz.
Ben derslerimi bitirip Türkiye'ye dönünce stajımın bir bölümü kaldı ne yazık ki, ben de Finlandiya'da staj yaptıysam bunu Türkiye'de haydi haydi devam ettiririm donanımımla diye düşünerek oradaki danışmanıma "tezimi yazarken bir yandan da stajımı devam ettirebilir miyim Türkiye'de?" diye sordum. Seve seve kabul etti. Ben de başladım okul arayışına. Aklımda vizyonunu ve ideolojisini bildiğim birkaç okul vardı. Nasılsa beni tanıyorlar illa ki olur diye düşünüp direk onlara yöneldim.
Ne kadar Türkiye'de doğup büyüsem de, Finlandiya'nın 'insana değer' kavramına öyle ayak uydurmuşum ki, memleketimdeki işleyişi unutmuşum. Toplamda gönüllü olarak staj yapmak adına gittiğim ilk aklınıza gelebilecek dört büyük özel okuldan da elim boş çıktım. Devlet okullarına ise Milli Eğitim Bakanlığı'ndan onay almam gerekecek ve uzun sürecek diye hiç girişmemiştim. Özel okullardan elim boş dönmemin nedeni ise oldukça trajik;
Türkiye'nin resmiyet sevdası, protokol odaklılığı, içe değil dışa olan yapılandırma yüzünden heyecanım da hevesim de kursağamda kaldı.
Her ne kadar demokratik bir toplum olarak anılsak da bazı durumlardaki totaliter tavrımız bu durumda da kendini gösterdi. 21. yüzyılda bireysel eğitim modellemelerinden bahseden dünyada bizlerin bu durumu içimi sızlatıyor doğrusu.
İşte bunların hepsi Eylül ayı içerisinde gerçekleşti. Bir Fin okulu eğitim ateşimi sezinleyip yaptıklarıma bakarak bana kucak açıp benimle birşeyler paylaşmak isterken, memleketimin okullarında durum yukarıda anlattığım gibiydi anlayacağınız.Neyse ki hayatımda çok değer verdiğim iki öğretmen arkadaşım da benim fazla proaktif olduğumu kibar bir şekilde dillendirince aslında onun altında fazlaca aceleci olduğum ve verdiğim emeğin karşılığını hemen almak istediğim ancak bunun bazı durumlarda mümkün olmayacağı gerçeğini anlamış oldum. Zaten sonunda o kadar ummadığım bir durum oldu ki şu an tüm bu yaşadıklarımı unutturan bir okul görünümlü kocaman ailenin içerisindeyim.
Bu başımdan geçen bir ayı şunun için paylaşmak istedim; bazen hayatlarımızda herşey ters gidebilir, beklemediğimiz şeyler olabilir, en güvendiğimiz hayal kırıklığına uğratabilir, "yapmaz" dediklerimiz yapabilir, "olmaz" dediklerimiz olabilir. Hele ki iş (eğitim) dünyasında her an herşey olabilir. Siz ne kadar plan yapsanız da, görevinizi layığıyla yerine getirseniz de, kendinizden sonuna kadar emin olsanız da karşı tarafın reaktifliği sizi engelleyebilir. Lakin, bazı yerler sabır, sebat ve sükut gerçekten de altın değerinde olabiliyor. Hem büyütüyor, hem dinginleştiriyor, hem de bazı şeyleri daha net görmenize yardımcı oluyor.
Bazı şeyleri yeni yeni deneyimleyen arkadaşlarıma tavsiyem kendime de bu vesileyle bir not niteliğinde;
Lütfen acele etme!
Sakin ol, derin bir nefes al!
Şayet elinden geleni yaptığına inanıyorsan akışına bırak!
Bırak ki geriye bir adım attığında önündeki diğer kapıları görebilesin.
Doğru kapı o da olabilir ama belki de kapıyı açmak için doğru zamanda değilsindir...
Proaktif mi reaktif mi olduğunuzu merak ediyorsanız, buyrunuz;
http://www.psikologia.com.tr/proaktif-miyim-reaktif-mi/